
Diyarbakır Surları
Diyarbakır Surları şehrin simgesi haline gelmiş olup UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde bulunmaktadır. Tarihi açıdan önemli şehirlerimizden biri olan Diyarbakır, surlarının yanı sıra içinde bulundurduğu eski yapılarıyla da ünlüdür. Yapılan araştırmalar sonucunda surlarının ilk kez MÖ.3.000-4.000 yıllarında Huriler tarafından bugünkü İçkale'nin olduğu yerde yapıldığı saptanmıştır. Ancak Huriler tarafından yapılmış olan bu surlardan günümüze yok denilecek kadar çok az kalıntı gelebilmiştir. Günümüzde gördüğümüz surlar ise 346 yılında İmparator II. Constantinius tarafından yaptırılanlardır.
Diyarbakır Surları, dünyanın en uzunu Çin Seddi'nden sonra gelen ikinci sur duvarıdır. Diyarbakır Surları'nı Çin Seddi'nden ayıran en önemli nokta ise Bizans, Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin izlerini taşıyan kapıları, üzerindeki yazıtları, burçları ve bezemeleri yönünden daha muazzam bir görkeme sahip olmasıdır. Diyarbakır Surları Bazalt Taştan, Çin Seddi ise ahşaptan yapılmıştır. Surlar bu kültürel ve sanatsal özelliklerini günümüze kadar taşımayı da başarmıştır.
Evli Beden Burcunu Artuklu Melih Salih yaptırırken; Yedi Kardeş Burcunu, yine 1208 yılında Mimar Yahya yaptırmıştır. Bu surların ilk yapılışı kesin olarak bilinmemekle birlikte, Karacadağ'dan Dicle'ye uzanmaktadır.
Surların yakınlarında bulunan ciğerciler meşhur yemek mekanlarındandır. Geziniz sırasında bu mekanların birinde mola verdikten sonra sur gezinize devam edebilirsiniz. Diyarbakır Surları sizi tarih yolculuğuna çıkaracaktır ve siz bu yolculuğun bitmesini istemeyeceksiniz. Birkleyn Mağaraları, Ziya Gökalp Müzesi ve Dicle Nehri bu bölgede ziyaret edeceğiniz yerler arasındadır.
DİYARBAKIR SURLARININ KUŞ BAKIŞI GÖRÜNÜMÜ


Diyarbakır Kalesini oluşturan İç kale ve Dış kale Surlarının şekli 'Kalkan Balığı' şekline benzetilmektedir
KEÇİ BURCU

ON GÖZLÜ KÖPRÜ

On Gözlü Köprü Tarihi ve Mimari Özellikleri
On gözlü köprü Mervaniler zamanında inşa edilmiştir, inşa tarihi 1065 olan on gözlü köprü, 178.00 m. uzunluğunda, 5.60 m. genişliğinde tasarlanmıştır.Adını aldığı on kemer yani gözden oluşmuş ve boyut babında en büyük kemer açıklığı da 14.70 m. olarak kayda geçmiştir.Bu köprü planında köprünün ortasındaki bulunan üç gözün üstü dar yapılmış batı tarafında yapılan beş gözün döşemesi ise daha da geniş yapılmıştır. On gözlü planı ile yapılan tarihi köprünün ayaklarındaki kemerler sivri şekilde yapılmıştır. Bu sivri yapılan ayaklardaki selyaranların ebatları değişkenlik gösterir, bazıları döşeme hizasına kadar yükselir iken bazılarında ise hiç bulunmaz.
Yapı siyah volkanik taşlarla inşa edilir iken,on gözlü köprünün güney cephesinin korkuluk ve kemerleri arasında uzun bir yazı frizi bulunuyor. Yapıya dahil olan bu friz köprünün ilk üç ayağını kapsıyor. Bu yazı iki satırlı olup çiçekli kufi yazı şeklinde yazılmıştır.Bu tarihi kitabe beyaz mermer üzerine yazılmış ve suyun rutubetinden dolayı okunamayacak şekilde deforme olmuştur.Günümüze kadar bir çok tadilat ve onarımdan geçen on gözlü köprü orijinalliği ve özelliğini yitirmiştir.Diyarbakır merkeze çok yakın olan on gözlü köprü,keçi burcundan bakıldığında asaletini manzara olarak sergilemektedir.
DÖRT AYAKLI MİNARE

DÖRT AYAKLI MİNARE TARİHİ
Diyarbakırın merkezine gelen ziyaretçilere eşi benzeri olmayan bir güzellik sunuyor.Eşi benzeri yok diyoruz çünkü bu minare tamamen camiiden bağımsız olarak ,adından da anlaşıldığı gibi dört ayak baz alınarak kendi başına inşa edilmiş bir yapıdır.Bu tarihi yapının minaresinde bulunan yazıtında 1500 lü yıllarda Akkoyunlu Sultanı Kasım Bey tarfından yaptırılmış olduğu yazmaktadır.İsmini de minareyi yaptıran Akkoyunlu Sultanı Kasım Bey den almaktadır. Dört ayaklı minarenin üzerinde yazılı halde bulunan kitabesinde Akkoyunlu Sultanı Kasım Bey in saltanatı zamanında ,Hacı Ömer oğlu Hacı Hüseyin’in ise emeği geçerek 1500 lü yıllarında yapılmış olduğu bilgisi bulunuyor.Diyarbakır’ın önemli tarihinde özel ve farklı olan yerini koruyan dört ayaklı minarenin söylediğimiz gibi dört ayağı mevcuttur. Bu dört ayak dört büyük mezhep olan şafii,hanifi,maliki ve hanbeli mezheplerini temsil ediyor.Diyarbakır yapı ve tarihi eserlerinde bile kardeşlik ve birliği esas alınmıştır.Daha birçok farklı yapılan yapılarında da buna da işaret edip anlatmaya çalışmışlardır. Diyarbakır’a biraz yukarıdan bakabilme imkanı sağladığızda, minare ve kiliselerin çan çalınmak için yapılan yapılarını göğsünde sakladığını ve uyumunu göreceksiniz.
MALABADİ KÖPRÜSÜ

MALABADİ KÖPRÜSÜ
Diyarbakır Silvan yakınlarında ve Batman çayı üzerindedir. Artuklular döneminde 1147 yılında Timurtaş bin İlgazi bin Artuk tarafından yaptırılmıştır. 7 m. eninde ve 150 m. uzunluğunda bir köprüdür. Yüksekliği, su seviyesinden kilit taşına değin 19 m.'dir. Renkli taşlarla inşa edilmiş, onarımlarla günümüze kadar ulaşmıştır.
Malabadi Köprüsü dünyada taş köprüler içerisinde kemeri en geniş olandır. Köprü, Diyarbakır'ın Silvan ilçesi sınırları içerisindedir. Kemerin her iki yanında, iç tarafta kervan ve yolcular tarafından, özellikle kışın zorlu günlerinde barınak olarak kullanılan iki oda bulunmaktadır. Köprü nöbetçileri tarafından da kullanılan bu odaları daha önceleri dehlizlerle yolun dipleri ile bağlantılı olduğu, gelen kervanların ayak seslerinin bu dehlizler vasıtası ile daha uzaklarda iken duyulduğu söylenir.
Her biri başka uzunluklarda ve kırık hatlar halinde üç bölümden oluşan köprü, doğu ve batıda hafif eğimlerle yollara bağlanmıştır. Orta bölüm kayalıklar üzerine oturtulmuş bir kitle halindedir. Burada sivri şekilde ve 38.60 m açıklıkta çok büyük bir kemer ile sepetkulpu şeklinde, 3 m açıklıkta küçük bir kemer vardır. Üçüncü bölüm fark edilir derecede birinci kısma paralel bir durum arzeder.
Burada sivri kemerli iki açıklık ve ayrıca yola bağlanan yer yakınında da bir açılık görülür. Böylece köprü, biri çok büyük olmak üzere beş gözlüdür. Köprünün boyu 150 m, eni 7 m, yüksekliği ise alçak su seviyesinden kilit taşına kadar 19 m'dir. Köprü renkli taşlarla inşa olunmuştur. Büyük kemerin iki tarafında 4,5-5,3 m ölçüde, iki hafif kemerli odacıklar, büyük kemerin üstü ortasında, gelip geçişin kontrol edildiği 5 m genişlikte kargir bir kapı ve bunun iki tarafında da ayrıca iki kapı vardır. Bunlardan Batman tarafındaki kalmış, diğeri yıkılmıştır. Bunların sol taraflarından birer merdivenle odacıklara inilir. Bu odalar yüksek tavanlı ve tuğla örtülüdür. Pencereleri geniş ve büyüktür.
Evliya Çelebi köprüyü şu şekilde tanıtmaktadır: “Köprünün iki tarafında kale kapıları gibi demir kapıları vardır. Bu kapıların içinde, sağ ve solda köprünün temeli beraberliğinde, kemerin altında hanlar vardır ki gelip geçen, sağdan ve soldan geldikleri vakit misafir olurlar. Köprünün kemeri altında birçok odalar vardır. Demir pencereler şahneşinlerine misafirler oturup, kemerin karşı tarafındaki adamlarla kimi sohbet eder, kimi ağ ve oltalarla balık avlarlar. Bu köprünün sağ ve solunda da nice pencereli odalar vardır. Köprünün sağ ve solundaki bütün korkuluklar Nehcivan çeliğindendir. Ama demirci ustası da var kudretini sarf ederek bir türlü sanatlı kafesli korkuluklar yapmış ve doğrusu elinin ustalığını göstermiştir. Doğrusu, üstad mühendis var kuvvetini sarfederek bu köprüde öyle sanatlar göstermiştir ki, bu işçiliği geçmiş mimarlardan hiç birisi göstermemiştir.
Albert Gabriel de köprü içine şöyle demektedir: “Modern statik hesabının olmadığı devirde bu açıklıkta o zaman için böyle bir eser hayranlık ve takdiri muciptir. Ayasofya’nın kubbesi köprünün altına rahatlıkla girer. Balkanlarda, Türkiye’de, Orta Şark’ta bu açıklıkta, bu yaşta köprü yoktur.”
HEVSEL BAHÇELERİ

Hem tarımsal hem de kültürel miras, Hevsel Bahçeleri
Hevsel Bahçeleri, Diyarbakır Surları ile Dicle Nehri arasında göz alabildiğince uzanıyor. Tarımın anavatanı Mezopotamya’nın belki de en eski tahıl ambarı olduğu söyleniyor.
Nehrin öbür yakasında yer alan geniş Dicle Üniversitesi kampüsüyle bütünleşen bu cennet bahçesinde antik dönemlerde ağırlıklı olarak ekilen tahılın ardından iriliğini güvercin gübresine borçlu olduğu söylenen ünlü Diyarbakır karpuzu, soğan, roka, marul, şeftali, kaysı, elma, erik, armut… her şey yetişiyor.
Nehrin debisinin azalmasıyla oluşmuş 700 hektarlık bahçeler, Hosel (Kürtçe sık ağaçlı alan), Hevsel, Esfel gibi adlar aldı. Evliya Çelebi, Şemsedin Sami, Mehmed Uzun ve Yaşar Kemal gibi birçok edebiyatçının eserlerine konu oldu.
Çok farklı türlerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir habitata sahip Hevsel Bahçeleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük kuş cenneti. 180’den fazla kuş türünün yanı sıra susamuru, tilki, sansar, sincap ve kirpi gibi birçok memelinin de barınağı.
Diyarbakır surları daha ortada yokken birçok kavmi besleyen bu verimli toprakları surlardan seyretmek son derece romantik bir deneyim. Bahçelerden kaleye bakmak da öyle…
HZ. SÜLEYMAN CAMİİ

Hz. Süleyman Camii ve 27 Şehit Sahabe Türbesi
Yapı Hazreti Süleyman Camii, Nasiriyye Camii Meşhed Camii, Murtaza Paşa Camii ve Kale Camii olmak üzere bir çok isimle anılmaktadır.
Minaresindeki kitabelerden anlaşıldığı üzere Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1155-1160 yılları arasında yaptırılmıştır. İç Kalede Oğrun Kapının güneyindeki burcun kenarında yer alan caminin en önemli özelliği Hz. Ömer döneminde Diyarbakır’ın fethinin buradan başlamasıdır.
Caminin bitişiğinde Osmanlılar döneminde yapılan Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman ile Diyarbakır’ın Araplar tarafından alınışı sırasında şehit düşen diğer sahabelerin burada yattığı Meşhed bulunmaktadır. Sahabelerin burada olması burayı bir ziyaretgâh haline getirmiştir.
Yapı günümüzde de geçmişten gelen önemini korumakta ve hala ziyaret yeri olma özelliğini devam ettirmektedir. Bu özelliğiyle yapıya sürekli onarım ve eklemeler yapılmıştır.
Cami 1631-1633 yılları arasında Vali Silahtar Murtaza Paşa tarafından yanındaki meşhedle birlikte esaslı bir onarım görmüştür. Eğimli arazi üzerine kurulan cami, farklı dönemlere ait yapılarla bir topluluk haline gelmiştir. Batısında bir Sahabeler Türbesi, namazgâh ve bir çeşme bulunmaktadır. Kuzeyinde de bir türbe ve bir çeşmeye yer verilmiştir. Yapının mimarı belli değildir. Cami kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir alanı kaplamaktadır. Kuzeyinde bulunan son cemaat yerinden harime geçiş sağlanmaktadır.
Neredeyse tamamı taştan yapılmış olan yapıda ilgi çekici süsleme özelliklerine rastlanmamaktadır.Caminin iç kısmında mihrap nişi ve tavandaki kalem işi süslemelerle sınırlı kalan yapıda süsleme unsurları cephede kitabe olarak karşımıza çıkmaktadır.
Caminin kuzey doğusunda kare gövdeli bir minare yer almaktadır. Minarenin gövdesi silmeli yazı kuşaklarıyla beş bölüme ayrılmıştır.Kalker üzerine sülüs yazı kullanılan kitabelerde harflerin araları Rumi ve palmetlerin işlendiği kıvrık dallarla hareketlendirilmiştir.
Kitabeler yarım oluk ve düz bir silme ile üç yönden çevrilmiştir. Minarenin doğusunda yer alan kitabe güneyindeki kitabeye göre daha sağlam durumdadır.
Diyarbakır Valiliği, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Toki’nin beraber yürüttüğü Kentsel Dönüşüm Projesiyle Hz. Süleyman Cami çevresi, özgün yapısı bozulmadan restore edilerek tarihi yapı içinde bulunduğu risklerden uzaklaştırılmaya çalışılması sağlanacaktır.
ULU CAMİİ

DİYARBAKIR ULU CAMİ TARİHİ
Bahsettiğimiz bu tarihi camii Hz.Ömer (r.a) döneminde 639 yılında şehrin merkezindeki en büyük mabed olan Martoma Kilisesinin bulunduğu yere yapılmıştır. Sonrasında ise 1091 yılında Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah’ın emri ile büyük bir onarım gördüğünü, değişik dönemlerde çok kez tadilat ve eklentilerle bugünkü şeklini aldığını kitabelerinden haber almaktayız.Büyük Selçuklu hükümdarı olan Melikşah, Nisanoğulları ve İnal, Anadolu Selçuklu hükümdarı olan Gıyaseddin Keyhüsrev, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan,Artuklular ve Osmanlı padişahlarının çoğuna ait kitabeler caminin muhtelif yerlerinde bize tarihimizi fısıldıyor.
Diyarbakır Ulu Cami Önemi
İslam döneminin ünlü Şam Emeviye Cami’nin Anadolu’ya yansıması olarak değerlendirilen büyük değer Diyarbakır Ulu Camii, İslam âlemince 5. Harem-i Şerifi olarak kabul görülmüştür. Diyarbakır Ulu Cami’nin avluya bakan cephelerinde farklı dönemlere ait mimari bezemeler, kabartma ve yazıtlar muntazam bir şekilde caminin özelliğini ön plana çıkarıyor.
Diyarbakır Ulu Cami Mimari Yapısı
Tarihin her döneminde ibadet merkezi olarak kullanılan tarih imzası olan Ulu cami Diyarbakır’daki en büyük yapılar topluluğudur. Bu yapının iki camisi (Hanefiler ve Şafiler Bölümü), iki medresesi (Zinciriye ve Mesudiye ), doğu-batı minaresi,maksuresi, abdesthane kısımlarından oluşmakta ve bütün bu külliyenin ortasında büyük dikdörtgen bir avlu yer almaktadır. Camiye giriş üç ayrı girişten sağlanır. Doğu tarafında bulunan kapıya ana (taç) kapı denir. Bu giriş kapısının her iki köşesinde aslanla boğa mücadelesini simgeleyen ve simetrik olarak işlenmiş kabartma bir figür yer almaktadır. İki hayvanın mücadelesini konu alan ana giriş kapısı oldukça geniş boyutlu bir kemer şeklinde bu yapının avlu bölümüne ulaştırır. Ulu caminin planı dikdörtgen şeklindedir ve çok sütunludur. Avlu içerisinde yer bulunan sekizgen planlı ile yapılmış şadırvan, sekiz adet sütun üzerine yerleştirilerek inşa edilmiştir.
Ulu Cami Avlusunda Bulunan Güneş Saati
Avlu içerisinde 800 yıldan fazla bir geçmişi olan güneş saati caminin bir özelliği haline gelmektedir. Bir metre kadar yükseklikteki yuvarlak bir mermer üzerinde bulunan demir parçasının, güneşin dönme hareketiyle birlikte etrafında dönen gölge sayesinde zamanı bildirmektedir.Bu saat başlıklı bir adet sütun üzerine yerleştirilmiş , güneşin hareketlerine göre zamanı haber vermektedir. Sibernetiğin babası olarak kabul edilen ünlü bilgin El-Cezeri’nin yaptığı tarihi güneş saatinin, öncesinde caminin dışındaki meydanda bulunduğu ancak 1920’lerde şimdiki yerine getirildiği bilinmektedir.
HASAN PAŞA HANI
Hasan Paşa Hanı
Diyarbakır'da yer alan ve tarihi 1572 – 1575 yıllarına kadar uzanan Hasan Paşa Hanı, burada yer alan kitabeye göre ilin Osmanlılar tarafından alınması üzerine o dönemde vali olan Sokullu Mehmet Paşa'nın oğlu Vezirzade Hasan Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Diyarbakır'ın merkez ilçelerinden biri olan Sur'da yer alan han, tarih boyunca geçirdiği restorasyonlardan sonra bugün hala tarihi havasını korumaya devam etmektedir. Hasan Paşa Hanı'n restorasyonu için hem dokusuyla uyumlu hem de sağlam bir yapıya sahip olan Horasan harcı kullanılmıştır. Hanın tam ortasında geniş bir avlu yer almakta olup, zamanında kervanların hayvanlarını barındıracakları bodrum katındaki ahır dahil olmak üzere, üç katlı dikdörtgen planlıdır. Hanın üst katında odalar yer almaktadır.
MAR PATYUN KELDANİ KİLİSESİ
Mar Petyun Keldani Kilisesi
Diyarbakır Sur ilçesinde bulunan Mar Petyun Keldani Kilisesi Savaş Mahallesi Şeftali Sokak’da bulunmaktadır. Şeyh Matar Camii yakınlarında bulunan kilise tapuda Keldani Katolik Kilisesi Cemaati Vakfı adına kayıtlıdır.
Kilisenin ne zaman yapıldığı bilinmemekle beraber 17. Yüzyılda yapıldığı bilinmektedir. Yapılışına dair herhangi bir kitabe de bulunmadığından dolayı yapılış tarihi bir netlik kazanmamıştır. Kilisede yalnızca kiliseye girişi sağlayan kuzeybatı yönündeki kapının üzerinde bir kitabe vardır ancak o da 1834 yılındaki onarımdan bahseder.
Ana malzemesi Diyarbakır’daki birçok yapıda olduğu gibi siyah bazalt taştır. Kemerlerle bölünmüş durumdaki üç nefli beş apsisli kilisenin bazalt taş duvarları, apsis önlerindeki baklava dilimli ve iki renkli taş döşemelerle tam bir bütünlük oluşturmaktadır.
Mar Petyun Kilisesi, birbiriyle bağı olan ek yapılar ile kompleks bir yapı grubu halindedir. Kompleks içinde Mar Petyun Kilisesi, lojman ve üç avlu bulunmaktadır. Kilisenin içinde yer aldığı kompleks yapı grubu, avlu etrafında düzgün olmayan, U şeklinde bir düzenlemeye sahiptir. Bazalt taşın yanı sıra toprak, ahşap ve kireç harcı da kullanılmıştır. Duvar örgüsü ve döşemelerde ise blok taş kullanılmıştır. Süslemede kireç harcı ve mobilyada ahşap malzeme kullanılmıştır. Günümüzde ibadete açık olan Mar Petyun Keldani Kilisesi “Türkiye Kültür Mirasları” arasında kayıtlıdır.
SURP GİRAGOS ERMENİ KİLİSESİ
MERYEM ANA SÜRYANİ KADİM KİLİSESİ
İÇ KALE
SURP GİRAGOS ERMENİ KİLİSESİ
MERYEM ANA SÜRYANİ KADİM KİLİSESİ
İÇ KALE
EĞİL BARAJI VE KRAL KAYA MEZARLARI

Kral Mezarları: Bu mezarlar Dicle nehrine inen kısmından Kuzeydoğu ucuna düşüyor. Kayalara oyularak yapılan bu mezarlar görülmeye değer bir yapıdır. Mezarların içi boş odalardır. Bu mezarlar Asur ve Ermeni krallarına aittir.
CAHİT SITKI TARANCI MÜZESİ EVİ
CEMİL PAŞA KONAĞI
İSKENDER PAŞA KONAĞI
GAZİ KÖŞKÜ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder