17 Mayıs 2018 Perşembe

DİCLE ÜNİVERSİTESİ


TARİHÇE

     Dicle Üniversitesi, 1966 yılında Ankara Üniversitesi’ ne bağlı olarak Diyarbakır Tıp Fakültesi’nin açılmasıyla ilk temellerini atmış, 1974 yılında ise Fen Fakültesi’nin açılışı ile kuruluşunu tamamlamıştır. Diyarbakır kentinin doğusunda 27 bin dekar alan üzerine kurulan Dicle Üniversitesi; bünyesinde 14 fakülte, 4 yüksekokul, 11 meslek yüksekokulu ve 4 enstitüsü, merkezi kütüphane, Merkez Araştırma Laboratuvarı, teknokent,  24 Araştırma ve Uygulama Merkezi ve örneği nadir kongre merkezi öğrencilerine modern ve çağdaş eğitim olanakları sunmaktadır.

          Köklü bir üniversite olan Dicle Üniversitesi, adını Mezopotamya ovalarını sulayan Dicle Nehri’nden almıştır. Toplam kullanılabilir kapalı alanı ise 553.052 metrekaredir. Merkez kampüsün yer aldığı Diyarbakır dışında, Diyarbakır’ın Ergani, Çermik, Çüngüş, Bismil ve Silvan ve Kulp ilçelerinde de Yüksekokulları mevcuttur.

          Dicle Üniversitesi’nin bugün 30 bin öğrenci, 3600 civarında kadrolu akademik ve idari elemanı mevcuttur. Üniversite, sunmakta olduğu öğretim hizmetleri dışında 1500 yataklı Araştırma Hastanesiyle, mevcut hastane kompleksiyle aynı zamanda bölgenin sağlık merkezi konumundadır. Üniversite Araştırma Hastanesi’nde verilen üst düzeyde sağlık hizmeti sayesinde bölgedeki vatandaşlarımız çok önemli sorunlar dışında büyük merkezlere gitmenin maddi ve manevi külfetinden kurtulmuşlardır. Dicle Üniversitesi, bölgede ihtiyaç duyulan hemen her alandaki meslek elemanlarını yetiştiren, ulusal ve uluslar arası düzeyde araştırmalar yapan ve bölge ekonomisine yönelik projeler üreten devletimizin bölgedeki en önemli kurumlarından biridir.

          Öğrenci kulüplerinin kültür-sanat faaliyetleri ve üniversite takımlarının sportif başarıları, bir taraftan kent yaşamına hareket getirirken diğer taraftan bu faaliyetler, gençleri üniversiteye özendirerek “modern topluma” geçişte önemli bir işlev görmektedir.


İLÇELERİ

Görsel sonucu

Ekonomi



EKONOMİK FAALİYETLER

İlin ekonomisi tarıma dayanır. Brüt gelirin % 40’ı tarımdan ve % 10’u sanâyiden temin edilir. 

Tarım: Diyarbakır’da 650 bin hektara yakın bir alan ekilmektedir. Tahıl başta gelen ürünüdür. Sebze ve meyvecilik gelişmektedir. Tahıl ürünü 20 sene içinde 3 misli artmıştır. Başlıca tarım ürünleri ise buğday, arpa, darı, pirinç, mercimek, baklagiller, saf pamuk, tütün, susam ve keten tohumudur. Son 10 sene içinde sebzecilik çok gelişmiştir. Hıyar, domates, patlıcan, biber, fasulye, kabak ve tâze soğan yetişir. Diyarbakır karpuzu ve kavunu iri olduğu gibi, çok lezzetlidir. Türkiye’de yetişen karpuzun % 10’a yakını ve kavunun % 5’i Diyarbakır’da yetişir. Meyvecilikte daha çok üzüm, ceviz, bâdem, nar, dut ve armut yetişir. Diğer meyveler azdır. Sun’î gübre kullanımıyla modern tarım araçları kullanımı artmıştır. Dicle, Diyarbakır’ın Nil’i sayılır. Dicle kenarındaki köylerde “Boranhane” denilen güvercinliklerde binlerce güvercin beslenir. 

Kumsal arâzide yetişen karpuzların içine küçük bir çocuk sığabilir. 34 çeşit üzüm, 7 çeşit karpuz yetişir. Karpuz çeşitleri; pembe, sürme, ferikpaşa, yafa, kara, alaca ve Mehmed Emir’dir. İri, tatlı ve kokulu kavunlarından beji, tat, mollaköy ve asma tipi meşhurdur. 

Hayvancılık: 350 bin hektara yaklaşan çayır ve mer’aları ile hayvancılığa çok elverişlidir. Hayvancılık verimi henüz düşüktür, kalite ıslahıyle üretim artacaktır. Koyun, kılkeçisi, sığır, eşek ve katır beslenmektedir. 7 bini aşan arı kovanı ile arıcılık gün geçtikçe gelişmektedir. 

Ormancılık: Orman alanı 500 bin hektar görülmekteyse de, ormanların önemli kısmı fundalıktır. Mevcut olan ormanların da verimi düşüktür. Ağaçlandırma faaliyeti devâm etmektedir. 220 köy orman içinde ve 103 köy orman kenarındadır. Mevcut ormanların ise % 70’i normal baltalıktır. 

Mâdencilik: Türkiye’nin hâlihazırda en zengin petrol yatakları Diyarbakır-Siirt sınırında Siirt’in Batman ilçesi ile Diyarbakır’ın Bismil ilçesi sınırları içindedir. Diyarbakır’da ilk petrol kuyusu 1961’de Shell tarafından açılmıştır. TPAO ise 1973’ten beri faaliyettedir. Memleketimizde senede çıkan 2.5 milyon ton ham petrol istihsâlinin yarısı Diyarbakır’dan elde edilir. Hazro ilçesinde de linyit çıkarılır. Ergani’de bakır mâdeni vardır. 

Sanâyi: Son senelerde en büyük gelişme inşaat sektöründe olmuştur. Küçük sanâyi, dokumacılık, bakırcılık, demircilik ve kuyumculuk da gelişmiştir. Fabrikaların çoğu devlet sektörüne âittir. Sümerbank Pamuklu Dokuma Fabrikası, Sümerbank Halı ve Yünlü Dokuma Fabrikası, Yem Fabrikası, Süt Endüstrisi Kurumu, Buhar ve Su Türbinleri Fabrikası, Küçük Su Türbini ve Pompa Fabrikası, Tahıl Sigorta Fabrikası ve Ergani Çimento Fabrikası vardır. 

Ulaşım: Diyarbakır ulaşım bakımından çok elverişlidir. Bütün komşu illere asfalt yol ile bağlı olduğu gibi, Elazığ-Mardin karayolu ile Urfa-Siirt-Bitlis karayolları Diyarbakır’da kesişir. Yollar düzgün ve bakımlı olup kışın bile devamlı açıktır. İstanbul-Kurtalan demiryolu Diyarbakır’dan geçer. İstanbul-Ankara-Diyarbakır uçak seferleri ise her gün yapılmaktadır. Dicle’nin bir kıyısından diğer kıyısına yolcu, eşyâ ve odunlar “kelek” ismi verilen sallarla yapılır. Motorlu araç sayısı son 10 senede 10 misli artmıştır. Buna paralel olarak da yol yapımı sür’atle artmaktadır.

11 Mayıs 2018 Cuma

AKARSU


DİCLE NEHRİ

Diyarbakır’ın Akçayurt köyü sınırları içerisinde başlar Dicle nehrinin serüveni. Öncesinde bulunan Kara Deresi ile Aktoprak Çayının birleştiği noktadan itibaren akarsu Dicle nehri olarak adlandırılır. Tarihte bir çok savaşa konu olan Mezopotamya’yı oluşturan iki nehirden biri olan Dicle nehri Basra Körfezine dökülür. Ortadoğunun hayat kaynaklarından biri olan Nehir Türkiye’ninde önemli nehirleri arasında yer alır.

Dicle Nehri Hangi İllerden Geçer?

Nehir Elazığ, Diyarbakır, Batman, Mardin illerinden geçer. Yaklaşık 40 km Türkiye – Suriye sınırında ilerleyen nehir, Türkiye – Irak – Suriye sınır üçgeninin bulunduğu noktadan Irak’a geçiş yapar. Türkiye’deki uzunluğu yaklaşık 530 km’dir. Nehrin Türkiye’deki ortalama debisi 1.014 m³/s’dir.
Nehir Türkiye’den ayrıldıktan sonra sırasıyla Musul, Tikrit, Samarra, Bağdat, Kut, Amarah ana şehirlerinden geçtikten sonra Basra’da Fırat nehri ile birleşerek Basra Körfezine dökülür. Fırat ile Dicle’nin birleştiği bölgeye Şattülarab denir.

Tarihte bir çok konuda ismi geçen ve bir çok medeniyet tarafından hedef haline gelen Mezopotamya, Fırat nehri ve Dicle nehri arasına verilen isimdir. Bu nehirlerin yarattığı bereketli topraklar bir çok uygarlık için pahabiçilemez olarak nitelendirilmiştir.


Dicle Nehrinin İsimleri
Dicle Nehrine;
Sümerler, İdigna
Elamlar, Tigira
Yunanlar, Tigris
Akatlar, İdiklat
İbraniler, Hiddikel
Süryaniler, Diklat;
ve son olarak Türkler, Dicle ismini vermiştir.



BARAJLAR

DİCLE BARAJI
  
İşletilen santral 110 MWe kurulu gücü ile Türkiye’nin 131. Diyarbakır’ın ise 3. büyük enerji santralidir.


DEVEGEÇİDİ BARAJI

KARAKAYA BARAJI


KRALKIZI BARAJI



















10 Mayıs 2018 Perşembe

İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ



 İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ




İklim

  Diyarbakır'da sert bir kara iklimi egemendir. Yazları çok sıcak geçer. Ama, kış soğukları Doğu Anadolu'nda olduğu kadar şiddetli değildir. Bunun başlıca nedeni, Güneydoğu Toroslar yayının kuzeyden gelen soğuk rüzgarları kesmesidir. İl merkezindeki meteoroloji istasyonunun gözlemlerine göre, en sıcak ay ortalaması 31 derece, en soğuk ay ortalaması ise 1,8 derecedir. Bugüne değin ölçülen en yüksek sıcaklık 46,2 derece ile 21 Temmuz 1937 gününde, en düşük sıcaklık ise -24,2 derece ile 11 Ocak 1933 günü olmuştur.                         Son yıllarda yapılan barajların oluşturduğu yapay göller (Karakaya, Atatürk, Batman, Silvan Barajları) geniş buharlaşma yüzeyleri oluşturmaktadır.Bu nedenle de Diyarbakır Havzası'nın kuru havasının nisbi neminde bir artış olmuştur. Ortalama nispi nem, en çok Aralık ve Ocak aylarında ölçülmüştür. Bu aylarda % 77'ye çıkar.Temmuz-Ağustos aylarında ise nispi nem değerleri % 20'ye düşmektedir.  KAYNAK:Diyarbakır Meteoroloji Bölge Müd.             

Bitki Örtüsü

   Doğal bitki örtüsünü, genellikle otsu bitkilerin ağır bastığı bozkır bitkileri oluşturur. Bunlar ilkbaharda kısa bir süre içinde yeşerip çiçeklenir, ama yağışların kesilmesiyle yaz başında kururlar. Çevredeki dağlar, yer yer meşe ormanlarıyla kaplıdır. Orman bakımından çok yoksul olan Karacadağ'ın Diyarbakır ili içindeki kesimlerinde yer yer meşe topluluklarına rastlanır. Ama ormanlar, ilin toplam yüzeyinin onda birini bile bulmaz.  

TATLILAR


BURMA KADAYIF




KÜNEFE


SÜTLÜ NURİYE


26 Nisan 2018 Perşembe

Diyarbakır'ın Tarihi Yerleri

DİYARBAKIR SURLARI




Diyarbakır Surları

Diyarbakır Surları şehrin simgesi haline gelmiş olup UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde bulunmaktadır. Tarihi açıdan önemli şehirlerimizden biri olan Diyarbakır, surlarının yanı sıra içinde bulundurduğu eski yapılarıyla da ünlüdür. Yapılan araştırmalar sonucunda surlarının ilk kez MÖ.3.000-4.000 yıllarında Huriler tarafından bugünkü İçkale'nin olduğu yerde yapıldığı saptanmıştır. Ancak Huriler tarafından yapılmış olan bu surlardan günümüze yok denilecek kadar çok az kalıntı gelebilmiştir. Günümüzde gördüğümüz surlar ise 346 yılında İmparator II. Constantinius tarafından yaptırılanlardır. 

Diyarbakır Surları, dünyanın en uzunu Çin Seddi'nden sonra gelen ikinci sur duvarıdır. Diyarbakır Surları'nı Çin Seddi'nden ayıran en önemli nokta ise Bizans, Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin izlerini taşıyan kapıları, üzerindeki yazıtları, burçları ve bezemeleri yönünden daha muazzam bir görkeme sahip olmasıdır. Diyarbakır Surları Bazalt Taştan, Çin Seddi ise ahşaptan yapılmıştır. Surlar bu kültürel ve sanatsal özelliklerini günümüze kadar taşımayı da başarmıştır. 

Evli Beden Burcunu Artuklu Melih Salih yaptırırken; Yedi Kardeş Burcunu, yine 1208 yılında Mimar Yahya yaptırmıştır. Bu surların ilk yapılışı kesin olarak bilinmemekle birlikte, Karacadağ'dan Dicle'ye uzanmaktadır. 

Surların yakınlarında bulunan ciğerciler meşhur yemek mekanlarındandır. Geziniz sırasında bu mekanların birinde mola verdikten sonra sur gezinize devam edebilirsiniz. Diyarbakır Surları sizi tarih yolculuğuna çıkaracaktır ve siz bu yolculuğun bitmesini istemeyeceksiniz. Birkleyn Mağaraları, Ziya Gökalp Müzesi ve Dicle Nehri bu bölgede ziyaret edeceğiniz yerler arasındadır.




DİYARBAKIR SURLARININ KUŞ BAKIŞI GÖRÜNÜMÜ


























Diyarbakır Kalesini oluşturan İç kale ve Dış kale Surlarının şekli 'Kalkan Balığı' şekline benzetilmektedir


KEÇİ BURCU























ON GÖZLÜ KÖPRÜ





On Gözlü Köprü Tarihi ve Mimari Özellikleri

On gözlü köprü Mervaniler zamanında inşa edilmiştir, inşa tarihi 1065 olan on gözlü köprü, 178.00 m. uzunluğunda, 5.60 m. genişliğinde tasarlanmıştır.Adını aldığı on kemer yani gözden oluşmuş ve boyut babında en büyük kemer açıklığı da 14.70 m. olarak kayda geçmiştir.Bu köprü planında köprünün ortasındaki bulunan üç gözün üstü dar yapılmış batı tarafında yapılan beş gözün döşemesi ise daha da geniş yapılmıştır. On gözlü planı ile yapılan tarihi köprünün ayaklarındaki kemerler sivri şekilde yapılmıştır. Bu sivri yapılan ayaklardaki selyaranların ebatları değişkenlik gösterir, bazıları döşeme hizasına kadar yükselir iken bazılarında ise hiç bulunmaz.

Yapı siyah volkanik taşlarla inşa edilir iken,on gözlü köprünün güney cephesinin korkuluk ve kemerleri arasında uzun bir yazı frizi bulunuyor. Yapıya dahil olan bu friz köprünün ilk üç ayağını kapsıyor. Bu yazı iki satırlı olup çiçekli kufi yazı şeklinde yazılmıştır.Bu tarihi kitabe beyaz mermer üzerine yazılmış ve suyun rutubetinden dolayı okunamayacak şekilde deforme olmuştur.Günümüze kadar bir çok tadilat ve onarımdan geçen on gözlü köprü orijinalliği ve özelliğini yitirmiştir.Diyarbakır merkeze çok yakın olan on gözlü köprü,keçi burcundan bakıldığında asaletini manzara olarak sergilemektedir.
DÖRT AYAKLI MİNARE

DÖRT AYAKLI MİNARE TARİHİ

Diyarbakırın merkezine gelen ziyaretçilere eşi benzeri olmayan bir güzellik sunuyor.Eşi benzeri yok diyoruz çünkü bu minare tamamen camiiden bağımsız olarak ,adından da anlaşıldığı gibi dört ayak baz alınarak kendi başına inşa edilmiş bir yapıdır.Bu tarihi yapının minaresinde bulunan yazıtında 1500 lü yıllarda Akkoyunlu Sultanı Kasım Bey tarfından yaptırılmış olduğu yazmaktadır.İsmini de minareyi yaptıran Akkoyunlu Sultanı Kasım Bey den almaktadır. Dört ayaklı minarenin üzerinde yazılı halde bulunan kitabesinde Akkoyunlu Sultanı Kasım Bey in saltanatı zamanında ,Hacı Ömer oğlu Hacı Hüseyin’in ise emeği geçerek 1500 lü yıllarında yapılmış olduğu bilgisi bulunuyor.Diyarbakır’ın önemli tarihinde özel ve farklı olan yerini koruyan dört ayaklı minarenin söylediğimiz gibi dört ayağı mevcuttur. Bu dört ayak dört büyük mezhep olan şafii,hanifi,maliki ve hanbeli mezheplerini temsil ediyor.Diyarbakır yapı ve tarihi eserlerinde bile kardeşlik ve birliği esas alınmıştır.Daha birçok farklı yapılan yapılarında da buna da işaret edip anlatmaya çalışmışlardır. Diyarbakır’a biraz yukarıdan bakabilme imkanı sağladığızda, minare ve kiliselerin çan çalınmak için yapılan yapılarını göğsünde sakladığını ve uyumunu göreceksiniz.
MALABADİ KÖPRÜSÜ

MALABADİ KÖPRÜSÜ


Diyarbakır Silvan yakınlarında ve Batman çayı üzerindedir. Artuklular döneminde 1147 yılında Timurtaş bin İlgazi bin Artuk tarafından yaptırılmıştır. 7 m. eninde ve 150 m. uzunluğunda bir köprüdür. Yüksekliği, su seviyesinden kilit taşına değin 19 m.'dir. Renkli taşlarla inşa edilmiş, onarımlarla günümüze kadar ulaşmıştır.

Malabadi Köprüsü dünyada taş köprüler içerisinde kemeri en geniş olandır. Köprü, Diyarbakır'ın Silvan ilçesi sınırları içerisindedir. Kemerin her iki yanında, iç tarafta kervan ve yolcular tarafından, özellikle kışın zorlu günlerinde barınak olarak kullanılan iki oda bulunmaktadır. Köprü nöbetçileri tarafından da kullanılan bu odaları daha önceleri dehlizlerle yolun dipleri ile bağlantılı olduğu, gelen kervanların ayak seslerinin bu dehlizler vasıtası ile daha uzaklarda iken duyulduğu söylenir.

Her biri başka uzunluklarda ve kırık hatlar halinde üç bölümden oluşan köprü, doğu ve batıda hafif eğimlerle yollara bağlanmıştır. Orta bölüm kayalıklar üzerine oturtulmuş bir kitle halindedir. Burada sivri şekilde ve 38.60 m açıklıkta çok büyük bir kemer ile sepetkulpu şeklinde, 3 m açıklıkta küçük bir kemer vardır. Üçüncü bölüm fark edilir derecede birinci kısma paralel bir durum arzeder.

Burada sivri kemerli iki açıklık ve ayrıca yola bağlanan yer yakınında da bir açılık görülür. Böylece köprü, biri çok büyük olmak üzere beş gözlüdür. Köprünün boyu 150 m, eni 7 m, yüksekliği ise alçak su seviyesinden kilit taşına kadar 19 m'dir. Köprü renkli taşlarla inşa olunmuştur. Büyük kemerin iki tarafında 4,5-5,3 m ölçüde, iki hafif kemerli odacıklar, büyük kemerin üstü ortasında, gelip geçişin kontrol edildiği 5 m genişlikte kargir bir kapı ve bunun iki tarafında da ayrıca iki kapı vardır. Bunlardan Batman tarafındaki kalmış, diğeri yıkılmıştır. Bunların sol taraflarından birer merdivenle odacıklara inilir. Bu odalar yüksek tavanlı ve tuğla örtülüdür. Pencereleri geniş ve büyüktür.

Evliya Çelebi köprüyü şu şekilde tanıtmaktadır: “Köprünün iki tarafında kale kapıları gibi demir kapıları vardır. Bu kapıların içinde, sağ ve solda köprünün temeli beraberliğinde, kemerin altında hanlar vardır ki gelip geçen, sağdan ve soldan geldikleri vakit misafir olurlar. Köprünün kemeri altında birçok odalar vardır. Demir pencereler şahneşinlerine misafirler oturup, kemerin karşı tarafındaki adamlarla kimi sohbet eder, kimi ağ ve oltalarla balık avlarlar. Bu köprünün sağ ve solunda da nice pencereli odalar vardır. Köprünün sağ ve solundaki bütün korkuluklar Nehcivan çeliğindendir. Ama demirci ustası da var kudretini sarf ederek bir türlü sanatlı kafesli korkuluklar yapmış ve doğrusu elinin ustalığını göstermiştir. Doğrusu, üstad mühendis var kuvvetini sarfederek bu köprüde öyle sanatlar göstermiştir ki, bu işçiliği geçmiş mimarlardan hiç birisi göstermemiştir.

Albert Gabriel de köprü içine şöyle demektedir: “Modern statik hesabının olmadığı devirde bu açıklıkta o zaman için böyle bir eser hayranlık ve takdiri muciptir. Ayasofya’nın kubbesi köprünün altına rahatlıkla girer. Balkanlarda, Türkiye’de, Orta Şark’ta bu açıklıkta, bu yaşta köprü yoktur.”
HEVSEL BAHÇELE

Hem tarımsal hem de kültürel miras, Hevsel Bahçeleri


Hevsel Bahçeleri, Diyarbakır Surları ile Dicle Nehri arasında göz alabildiğince uzanıyor. Tarımın anavatanı Mezopotamya’nın belki de en eski tahıl ambarı olduğu söyleniyor.
Nehrin öbür yakasında yer alan geniş Dicle Üniversitesi kampüsüyle bütünleşen bu cennet bahçesinde antik dönemlerde ağırlıklı olarak ekilen tahılın ardından iriliğini güvercin gübresine borçlu olduğu söylenen ünlü Diyarbakır karpuzu, soğan, roka, marul, şeftali, kaysı, elma, erik, armut… her şey yetişiyor.
Nehrin debisinin azalmasıyla oluşmuş 700 hektarlık bahçeler, Hosel (Kürtçe sık ağaçlı alan), Hevsel, Esfel gibi adlar aldı. Evliya Çelebi, Şemsedin Sami, Mehmed Uzun ve Yaşar Kemal gibi birçok edebiyatçının eserlerine konu oldu.
Çok farklı türlerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir habitata sahip Hevsel Bahçeleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük kuş cenneti. 180’den fazla kuş türünün yanı sıra susamuru, tilki, sansar, sincap ve kirpi gibi birçok memelinin de barınağı.
Diyarbakır surları daha ortada yokken birçok kavmi besleyen bu verimli toprakları surlardan seyretmek son derece romantik bir deneyim. Bahçelerden kaleye bakmak da öyle…
HZ. SÜLEYMAN CAMİİ

Hz. Süleyman Camii ve 27 Şehit Sahabe Türbesi

Yapı Hazreti Süleyman Camii, Nasiriyye Camii Meşhed Camii, Murtaza Paşa Camii ve Kale Camii olmak üzere bir çok isimle anılmaktadır.
Minaresindeki kitabelerden anlaşıldığı üzere Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1155-1160 yılları arasında yaptırılmıştır. İç Kalede Oğrun Kapının güneyindeki burcun kenarında yer alan caminin en önemli özelliği Hz. Ömer döneminde Diyarbakır’ın fethinin buradan başlamasıdır.
Caminin bitişiğinde Osmanlılar döneminde yapılan Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman ile Diyarbakır’ın Araplar tarafından alınışı sırasında şehit düşen diğer sahabelerin burada yattığı Meşhed bulunmaktadır. Sahabelerin burada olması burayı bir ziyaretgâh haline getirmiştir.
Yapı günümüzde de geçmişten gelen önemini korumakta ve hala ziyaret yeri olma özelliğini devam ettirmektedir. Bu özelliğiyle yapıya sürekli onarım ve eklemeler yapılmıştır.
Cami 1631-1633 yılları arasında Vali Silahtar Murtaza Paşa tarafından yanındaki meşhedle birlikte esaslı bir onarım görmüştür. Eğimli arazi üzerine kurulan cami, farklı dönemlere ait yapılarla bir topluluk haline gelmiştir. Batısında bir Sahabeler Türbesi, namazgâh ve bir çeşme bulunmaktadır. Kuzeyinde de bir türbe ve bir çeşmeye yer verilmiştir. Yapının mimarı belli değildir. Cami kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir alanı kaplamaktadır. Kuzeyinde bulunan son cemaat yerinden harime geçiş sağlanmaktadır.
Neredeyse tamamı taştan yapılmış olan yapıda ilgi çekici süsleme özelliklerine rastlanmamaktadır.Caminin iç kısmında mihrap nişi ve tavandaki kalem işi süslemelerle sınırlı kalan yapıda süsleme unsurları cephede kitabe olarak karşımıza çıkmaktadır.
Caminin kuzey doğusunda kare gövdeli bir minare yer almaktadır. Minarenin gövdesi silmeli yazı kuşaklarıyla beş bölüme ayrılmıştır.Kalker üzerine sülüs yazı kullanılan kitabelerde harflerin araları Rumi ve palmetlerin işlendiği kıvrık dallarla hareketlendirilmiştir.
Kitabeler yarım oluk ve düz bir silme ile üç yönden çevrilmiştir. Minarenin doğusunda yer alan kitabe güneyindeki kitabeye göre daha sağlam durumdadır.
Diyarbakır Valiliği, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Toki’nin beraber yürüttüğü Kentsel Dönüşüm Projesiyle Hz. Süleyman Cami çevresi, özgün yapısı bozulmadan restore edilerek tarihi yapı içinde bulunduğu risklerden uzaklaştırılmaya çalışılması sağlanacaktır.  

ULU CAMİİ

DİYARBAKIR ULU CAMİ TARİHİ

Bahsettiğimiz bu tarihi camii Hz.Ömer (r.a) döneminde 639 yılında şehrin merkezindeki en büyük mabed olan Martoma Kilisesinin bulunduğu yere yapılmıştır. Sonrasında ise 1091 yılında Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah’ın emri ile büyük bir onarım gördüğünü, değişik dönemlerde çok kez tadilat ve eklentilerle bugünkü şeklini aldığını kitabelerinden haber almaktayız.Büyük Selçuklu hükümdarı olan Melikşah, Nisanoğulları ve İnal, Anadolu Selçuklu hükümdarı olan Gıyaseddin Keyhüsrev, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan,Artuklular ve Osmanlı padişahlarının çoğuna ait kitabeler caminin muhtelif yerlerinde bize tarihimizi fısıldıyor.

Diyarbakır Ulu Cami Önemi

İslam döneminin ünlü Şam Emeviye Cami’nin Anadolu’ya yansıması olarak değerlendirilen büyük değer Diyarbakır Ulu Camii, İslam âlemince 5. Harem-i Şerifi olarak kabul görülmüştür. Diyarbakır Ulu Cami’nin avluya bakan cephelerinde farklı dönemlere ait mimari bezemeler, kabartma ve yazıtlar muntazam bir şekilde caminin özelliğini ön plana çıkarıyor.

Diyarbakır Ulu Cami Mimari Yapısı

Tarihin her döneminde ibadet merkezi olarak kullanılan tarih imzası olan Ulu cami Diyarbakır’daki en büyük yapılar topluluğudur. Bu yapının iki camisi (Hanefiler ve Şafiler Bölümü), iki medresesi (Zinciriye ve Mesudiye ), doğu-batı minaresi,maksuresi, abdesthane kısımlarından oluşmakta ve bütün bu külliyenin ortasında büyük dikdörtgen bir avlu yer almaktadır. Camiye giriş üç ayrı girişten sağlanır. Doğu tarafında bulunan kapıya ana (taç) kapı denir. Bu giriş kapısının her iki köşesinde aslanla boğa mücadelesini simgeleyen ve simetrik olarak işlenmiş kabartma bir figür yer almaktadır. İki hayvanın mücadelesini konu alan ana giriş kapısı oldukça geniş boyutlu bir kemer şeklinde bu yapının avlu bölümüne ulaştırır. Ulu caminin planı dikdörtgen şeklindedir ve çok sütunludur. Avlu içerisinde yer bulunan sekizgen planlı ile yapılmış şadırvan, sekiz adet sütun üzerine yerleştirilerek inşa edilmiştir.

Ulu Cami Avlusunda Bulunan Güneş Saati

Avlu içerisinde 800 yıldan fazla bir geçmişi olan güneş saati caminin bir özelliği haline gelmektedir. Bir metre kadar yükseklikteki yuvarlak bir mermer üzerinde bulunan demir parçasının, güneşin dönme hareketiyle birlikte etrafında dönen gölge sayesinde zamanı bildirmektedir.Bu saat başlıklı bir adet sütun üzerine yerleştirilmiş , güneşin hareketlerine göre zamanı haber vermektedir. Sibernetiğin babası olarak kabul edilen ünlü bilgin El-Cezeri’nin yaptığı tarihi güneş saatinin, öncesinde caminin dışındaki meydanda bulunduğu ancak 1920’lerde şimdiki yerine getirildiği bilinmektedir.

HASAN PAŞA HANI















Hasan Paşa Hanı
Diyarbakır'da yer alan ve tarihi 1572 – 1575 yıllarına kadar uzanan Hasan Paşa Hanı, burada yer alan kitabeye göre ilin Osmanlılar tarafından alınması üzerine o dönemde vali olan Sokullu Mehmet Paşa'nın oğlu Vezirzade Hasan Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Diyarbakır'ın merkez ilçelerinden biri olan Sur'da yer alan han, tarih boyunca geçirdiği restorasyonlardan sonra bugün hala tarihi havasını korumaya devam etmektedir. Hasan Paşa Hanı'n restorasyonu için hem dokusuyla uyumlu hem de sağlam bir yapıya sahip olan Horasan harcı kullanılmıştır. Hanın tam ortasında geniş bir avlu yer almakta olup, zamanında kervanların hayvanlarını barındıracakları bodrum katındaki ahır dahil olmak üzere, üç katlı dikdörtgen planlıdır. Hanın üst katında odalar yer almaktadır.

MAR PATYUN KELDANİ KİLİSESİ


















Mar Petyun Keldani Kilisesi

Diyarbakır Sur ilçesinde bulunan Mar Petyun Keldani Kilisesi Savaş Mahallesi Şeftali Sokak’da bulunmaktadır. Şeyh Matar Camii yakınlarında bulunan kilise tapuda Keldani Katolik Kilisesi Cemaati Vakfı adına kayıtlıdır.
Kilisenin ne zaman yapıldığı bilinmemekle beraber 17. Yüzyılda yapıldığı bilinmektedir. Yapılışına dair herhangi bir kitabe de bulunmadığından dolayı yapılış tarihi bir netlik kazanmamıştır. Kilisede yalnızca kiliseye girişi sağlayan kuzeybatı yönündeki kapının üzerinde bir kitabe vardır ancak o da 1834 yılındaki onarımdan bahseder.
Ana malzemesi Diyarbakır’daki birçok yapıda olduğu gibi siyah bazalt taştır. Kemerlerle bölünmüş durumdaki üç nefli beş apsisli kilisenin bazalt taş duvarları, apsis önlerindeki baklava dilimli ve iki renkli taş döşemelerle tam bir bütünlük oluşturmaktadır.
Mar Petyun Kilisesi, birbiriyle bağı olan ek yapılar ile kompleks bir yapı grubu halindedir. Kompleks içinde Mar Petyun Kilisesi, lojman ve üç avlu bulunmaktadır. Kilisenin içinde yer aldığı kompleks yapı grubu, avlu etrafında düzgün olmayan, U şeklinde bir düzenlemeye sahiptir. Bazalt taşın yanı sıra toprak, ahşap ve kireç harcı da kullanılmıştır. Duvar örgüsü ve döşemelerde ise blok taş kullanılmıştır. Süslemede kireç harcı ve mobilyada ahşap malzeme kullanılmıştır. Günümüzde ibadete açık olan Mar Petyun Keldani Kilisesi “Türkiye Kültür Mirasları” arasında kayıtlıdır.


SURP GİRAGOS ERMENİ KİLİSESİ



MERYEM ANA SÜRYANİ KADİM KİLİSESİ




İÇ KALE
















FİSKAYA































EĞİL BARAJI VE KRAL KAYA MEZARLARI
Kral Mezarları: Bu mezarlar Dicle nehrine inen kısmından Kuzeydoğu ucuna düşüyor. Kayalara oyularak yapılan bu mezarlar görülmeye değer bir yapıdır. Mezarların içi boş odalardır.  Bu mezarlar Asur ve Ermeni krallarına aittir.

CAHİT SITKI TARANCI MÜZESİ EVİ











CEMİL PAŞA KONAĞI












İSKENDER PAŞA KONAĞI

GAZİ KÖŞKÜ